PRENATAL ve PERİNATAL DÖNEMDE BAĞ KURMA ve BAĞLANMA

Derleme Makale

Prenatal ve Perinatal Dönemde Bağ Kurma ve Bağlanma

Derleyen: Uzm. Klinik Psk. Hilal Çerçel

Özet

Hamile kadın ve gelişen fetüsü arasındaki bağlanma ilişkisi, prenatal bağlanma ile doğum öncesi ve sonrası ebeveynlik davranışı arasındaki potansiyel bağ nedeniyle oldukça önem taşımaktadır. Bağlanma düzeyindeki bireysel farklılıkların kaynaklarını, bağlanma düzeyine etki eden çevresel faktörleri anlamak bu noktada önemlidir. Bu alanda yapılan araştırmalar bazı bilişsel, duygusal ve durumsal/çevresel faktörlere değinmektedir. Bu derlemede iki makale temel alınmış ve bu makaleler üzerinden sırasıyla prenatal ve perinatal bağlanma ve bağ kurma ile ilişkili faktörlere dair literatürü derlemek, prenatal bağ kurmayı etkileyen önemli faktörlere dair bütünsel, gelişimsel bir modeli aktarmak ve doğum öncesi, doğum anı ve doğum sonrası döneme yönelik çalışan profesyonellere kanıta dayalı bilgiler ışığında yapılabilecek pozitif çalışmalar konusunda bilgi vermek amaçlanmıştır.

 

Bağ Kurma ve Bağlanma

Sıklıkla birbirleri yerine kullanılan bağ kurma (bonding) ve bağlanma (attachment) kelimelerinin her ikisi de, ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkideki duygusal bağa işaret etmektedir. Nitekim bağlanma daha çok çocuğun ebeveynlerine yönelik bağını tanımlar. Bağlanma zaman içinde ve çocuk ile ebeveynlerinin ilişkisinin gelişimiyle orantılı olarak gelişir. Bağlanma ve bakım verme çocuğun hayatta kalmasını ve iyiliğini sağlamak için birlikte çalışır ve çocuğun bağlanma eğiliminin biyolojik ve doğuştan var olduğu düşünülür. Araştırmalar güvenli bağlanmanın yüksek özsaygı, kendine güven, dayanıklılık (resilience) ve duygu regülasyonu ile ilişkili olduğunu, zayıf/güvensiz bağlanmanın ise daha sonraki ilişkilerde ve duygusal zorluklara götürebildiğini belirtmektedir. Yakın fiziksel iletişim bağlanmayı arttırmak konusunda faydalı görülmektedir.

Bağ kurma ise sıklıkla ebeveynlerin çocukla kurduğu ilişkiyi, ebeveynlerin sevgi ve duygusal yakınlığını tanımlar. Klaus ve Kennell (1976) doğumdan önce ve hemen sonrasındaki hassas dönemde annelerin bebekleri ile duygusal bir bağ kurmaya önceden hazırlandığı fikrini tanımlayan “annelik bağı” kavramını ortaya atmıştır. Bağ kurma da bağlanma da sadece ilk günlerde olan değil hayat boyu devam eden süreçlerdir. Bu süreçler pozitif ilişkiler ve duyarlı profesyonel destek ile geliştirilebilir özelliktedir.

İnsan ilişkiler aracılığıyla öğrenen ve gelişen bir varlık olmasından ötürü ilk yılların ve ilişkilerin hayat için kritik önemi vardır. Araştırmalar insan beyninin gelişiminin büyük bölümünün ki buna öğrenme kapasitesi de dâhil, prenatal dönem ve hayatın ilk yıllarında oluştuğunu göstermektedir. Yaşam süresince var olan sağlık durumu da çocukluk dönemi sağlığı ve çocuk gelişiminden etkilenmektedir. Dolayısıyla erken çocuk gelişimine yapılacak yatırımın geri dönüşü oldukça değerlidir. Tüm dünyada gelişim, aile, klinik psikologları ve halk sağlığı araştırmacıları gibi farklı disiplinlerden uzmanların fikir birliği yaptığı üzere; erken dönemde başlayan güvenli, besleyici ve pozitif ebeveyn-çocuk etkileşimi sağlıklı çocuk gelişiminin temelini oluşturmaktadır.

Prenatal Bağ Kurma/Bağlanma

Annelerin bebeklerine yönelik duyguları hamilelik dönemi boyunca gelişmektedir. Gebeliğin anlaşıldığı andan ve hatta gebe kalmadan çok daha önce pek çok kadın bazı koruyucu davranışlarla kendini anneliğe hazırlar. Bu sigara, alkol kullanmayı bırakmak, yediklerine dikkat etmek, ilaç kullanımıyla ilgili bilgilenmek olabilir. Pek çok ebeveyn de bebeğin doğumuna hazırlanmaya başlamak için bir oda hazırlamayı, eşya ve kıyafet almayı, isim seçmeyi, diğer çocuklarını bebeğin gelişi için hazırlamayı ve hamilelik günlüğü tutmayı faydalı bulmaktadır.

Hamile kadın ve gelişen fetüsü arasındaki bağ kurma ilişkisi, hem hamilelik süreci hem de doğum sonrası ebeveynlik davranışı ile potansiyel bir bağ içermesi nedeniyle önem taşımaktadır.  Bu nedenle de prenatal bağlanma olarak tanımlanan ve doğum öncesi dönemde anne adayının bebeğine yönelik duygularını, bağını ifade eden sürecin gelişimini etkileyen faktörleri irdelemek önem kazanmaktadır. Literatüre bakıldığında prenatal bağlanmanın birkaç özelliği bulunmaktadır. Bunlar:

  • Hamilelik ilerledikçe prenatal bağlanma ölçümlerinde tutarlı bir artış bulunmakta ve bu artış sistemli bir sırayla (ilk trimesterda daha düşük, ikinci ve üçüncü trimestarda giderek artan şekilde) ilerlemekte ve giderek bağlanma davranışlarına (örneğin fetüsle konuşma, ona isim takma vb.) dönüşmektedir.
  • Kadınlar ve erkekler kendilerini hayallerindeki bebeğe bağlanmış olarak hayal edebilmektedir. Bununla birlikte kendini; hamile olarak ve gelişen, büyüyen çocuğuna bağlanmış hayal etme becerisindeki puanlarda bireysel farklılıklar mevcuttur. Bu farklılıklar hamileliğin çok erken dönemlerinde yüksek düzeyde bağlanma kurmaktan, hamilelik süresince daha düşük ya da hiç bağlanma kuramamaya kadar uzanmaktadır.
  • Durumsal faktörlerin, prenatal bağlanmanın ifade edilme yoğunluğunu belirlemek açısından moderatör rolü üstlendiği söylenebilir. Pek çok faktör potansiyel olarak prenatal bağlanma ile ilişkili bulunmuştur. Bunlar; sosyal destek, ikiz gebelik, gebelik süresince ultrasonun kullanımı, daha önceki gebelikte düşük yaşamış olma, doğum öncesi komplikasyonlar, annenin yaşı, annenin kişilik özellikleri, fiziksel semptomlar, vücut algısı, depresyon ve anksiyete olarak bulunmuştur.

(akt. Doan & Zimerman, 2008)

Pek çok faktör çalışılmış olmakla birlikte, prenatal bağlanmanın tutarlı olarak etkili olduğu az sayıda faktör vardır. Bu tutarlı bulgular şöyle özetlenebilir:

  1. İlk kez anne olanların fetüs ile bağlanma düzeyleri deneyimli annelerden daha fazla olma eğilimindedir.
  2. Fetüsün hareketlerini fark ettikten sonra bağlanma skorları yükselmektedir.
  3. Yüksek ve düşük düzey riskli gebeliği olan kadınlar prenatal bağlanma ölçümlerinde benzer şekilde tepki vermektedir.
  4. Hamile kadının kendi bağlanma stili fetüsle bağlanma düzeyiyle ilişkilidir.  Kendi ebeveynleri ile güvenli bağlanma stili olan kadınlar daha erken ortaya çıkan ve daha yüksek düzeyde prenatal bağlanmaya sahiptir.
  5. Tüp bebek yöntemiyle hamile kalan kadınlar ile infertilite öyküsü olmayan kadınların prenatal bağlanmaları aynı düzeyde bulunmuştur.

(akt. Doan & Zimerman, 2008)

Pek çok araştırmacı prenatal bağlanmanın çok boyutlu bir doğası olduğundan bahsetmektedir. Cranley (1981) doğmamış çocukla kurulan bağlanma ve etkileşimi temsil eden davranışları tanımlayan bileşenleri; bilişsel (örneğin kendini fetüsten ayırt edebilme, fetüse karakteristikler ve niyetler atfedebilme vb.), duygusal (örneğin kendinden fedakarlık yapmak) ve davranışsal (örneğin fetüsle etkileşim kurmak, rol değiştirmek vb.) olarak tanımlamıştır. Doan & Zimerman (2003) da prenatal bağlanmanın bilişsel, duygusal ve durumsal faktörler arasındaki etkileşimi içerdiğinden bahsetmiştir. Bilişsel faktörler altında içsel çalışma modeli, hayal kurma becerisi, fetüsün annesel temsilleri tartışılmıştır. Özellikle fetüsü bir birey olarak kavramsallaştırabilmeye yönelik bilişsel becerinin, prenatal bağlanmanın önkoşulu olduğunu söylemişlerdir. Duygusal faktörler açısından ise en anlamlı ilişkinin empati ve prenatal bağlanma arasında olduğunu belirtmişlerdir.  Bu bilgilerden hareketle şöyle bir varsayıma varmışlardır; prenatal bağlanma ile ilişkili bilişsel ve duygusal beceri ve stratejiler temellerini çocukluk döneminde gelişen beceri ve stratejilerden alırlar. Ek olarak çocukluk dönemi bağlanma stilleri ve ebeveynleri ile kurdukları ilişkinin şekli daha sonraki prenatal bağlanmanın zamanlaması ve yoğunluğu için önemli bir belirleyici olabilir.

Prenatal bağlanma ile ilişkili görülen diğer bir faktör ise hamile kadının sağlıklı yaşam uygulamalarını gösteren, beslenme, iyi olma, fetüse zarar vermeme niyeti ve hamilelikte sigara içmeme gibi öz-bakım uygulamalarıdır.

Literatürdeki tüm bu bilgiler özetlendiğinde prenatal bağlanmaya yönelik gelişimsel bir modelde şu bileşenler bulunmaktadır (ayrıca bkz. Grafik 1):

  1. Prenatal bağlanma üç özellik açısından tanımlanabilir; başlama zamanı (örneğin hamileliğin erken döneminde, fetal hareketten ya da ultrasondan sonra, son trimesterda ya da hamilelikte hiçbir zaman), düzeyi (örneğin düşük, orta veya yüksek), ve ifade şekli (örneğin bilişsel, duygusal veya davranışsal).
  2. Gençlik dönemi, hamilelik öncesi erken yetişkinlik dönemi ve hamile kaldıktan sonraki yetişkinlik dönemi boyunca belirgin olan prenatal bağlanmanın temeli olabilecek beceri ve stratejiler çocuklukta edinilmeye başlar. Bu nedenle bu gelişimsel ilerleme doğmamış çocuğa yönelik prenatal bağlanmanın gelişme süreci olarak tanımlanarak bir hipotez kurulabilir.
  3. Çocuklukta başlayan bilişsel ve duygusal beceri ve stratejiler, ki bunlar soyut düşünme, fantezi/hayal kurabilme, “diğerine” dair içsel çalışma modelini zihinsel olarak temsil edebilme veya biçimlendirebilme, empatik ilgi, perspektif alma, diğerlerinin işaretlerine duyarlı olma, cevap verme ve diğeri ile kendini ayırarak diğerinin ihtiyaçlarına odaklanabilme gibi becerileri içerir, prenatal bağlanma için öncül olarak görülür. Ek olarak, ebeveynlerle kurulan ilişkinin pozitif algılanması ve çocukluk deneyimleri ile gelişen bağlanma stili (örneğin güvenli, kaçıngan vs.) gelişen fetüse bağlanma becerisini etkileyebilir.
  4. Gençlik ve erken yetişkinlik yılları boyunca prenatal bağlanmaya yönelik farklı düzeyde potansiyeller görülebilir.
  5. Hamile kaldıktan sonra prenatal bağlanmanın düzeyi, kadının hayatındaki durumsal faktörlerle (örneğin gebelik evresi, fetal hareketi hissedip hissetmediği ya da gelişen fetüsü ultrasonda görüp görmediği, daha önceki gebelik ya da ebeveynlik deneyimi gibi) ilişkili olabilir. Bu durumsal faktörler prenatal bağlanmanın zamanlama, yoğunluk ve ifadesinin şeklini belirleyebilir.
  6. Prenatal bağlanma bilişsel, duygusal bağlanma, bağlanma davranışları (örneğin fetüsle etkileşime geçme, ona cevap verme vb.) ve öz-bakım pratikleri açısından ifade edilebilir.

Grafik 1: Prenatal Bağlanmanın Gelişimsel Modeli (Doan & Zimerman, 2008)

 

Perinatal Bağ Kurma/Bağlanma

Perinatal dönem gebeliğin son dönemlerini ve doğumun olduğu zamanı da kapsayan dönem olarak tanımlanır. Bu kapsamda prenatal döneme özgü yukarıda anlattığımız tüm özellikleri içerir. Ek olarak doğum deneyiminin bağlanma ilişkisi üzerindeki etkilerinden bahsedilebilir.

Çocuklarının doğumu kadınların hayat boyu taşıyacakları anılarından biridir. Bennington’a (2012) göre kadınların doğum deneyimine yönelik duygularının duygusal iyilik hali ve bebekleri ile kurdukları ilişki üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmaktadır.

Pozitif doğum deneyimi annelikle ilgili daha pozitif duygularla ve daha düşük ebeveyn stres ve anksiyete düzeyi ile ilişkilidir. Doğum sırasındaki daha olumsuz deneyimlerin anlamlı şekilde katkıda bulunduğu durumlar ise şu şekildedir:

  • Doğum sonrası depresyon da dahil olmak üzere perinatal ruh sağlığı problemleri,
  • Post travmatik stres bozukluğu
  • Daha sonra doğum yapmaktan korkma.

(akt. Ross-Davie et. al., 2014)

Hodnett’in (2002) doğum deneyimlerini değerlendirdiği 137 çalışmaya dair derlemede, doğum deneyiminden tatmin olmamanın en güçlü belirleyicisinin, karar verme sürecine katılımın olmaması, yetersiz bilgi, obstetik müdahaleler ve tıbbi görevlilerin yardımcı olmayan kişiler olarak algılanması olarak bulunmuştur. Özellikle öne çıkan bulgulardan biri doğum şekli ya da sonucundan bağımsız olarak kadının aldığı desteğin kalitesi bu deneyimi nasıl hatırladığı üzerinde belirgin bir etki gösterdiği olmuştur.

Mazzoni’nin (2011) aktardığı derlemeye göre dünyanın genelinde kadınların küçük bir azınlığı sezaryen doğumu vajinal doğuma tercih etmektedir. Yine Creedy’nin (2000) araştırmasında doğum sırasında yapılan medikal müdahale sayısı ile, kadının doğum sırasında yetersiz bakım aldığına yönelik algısı ve postnatal dönemde kadınların % 6’sında gelişen akut travma sonrası semptomlar arasında açık bir bağlantı görülmüştür. Hunker (2009) ve Dencker (2010) ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalarda ise, doğumda gelişen plansız durumların, acil sezaryen gibi, perinatal ruh sağlığı problemleri ile ilişkili bulunmuştur.

Doğum sonrası ruh sağlığı problemlerinde, kadının ruh sağlığı geçmişi, stresli yaşam olayları, sosyal destek ağının zayıf olması, eş desteğinin düşük düzeyde algılanması gibi faktörler önemli rol oynasalar da doğum deneyiminin doğası önemli bir risk faktörünü temsil etmektedir. Diğer taraftan, eğer olumluysa da koruyucu faktör olmaktadır.

Bu noktada anne-bebek arasındaki bağlanma ilişkisinde oksitosinin rolüne de değinmek gerekmektedir. Oksitosin hormonu insanlar arasında güven oluşması ve sosyal etkileşim konusunda etkili bir hormondur. Hamilelik dönemi çalışmaları ise annenin oksitosin düzeyi ile anne-fetüs ve anne-yeni doğan bağlanması arasında ilişki olduğunu, yüksek düzey oksitosinin erken postnatal dönemde annelik davranışlarını başlattığını ve dolayısıyla bağ kurma ve bağlanmayı kolaylaştırdığını söylemektedir (akt. Ross-Davie et. al., 2014).

Doğumun dördüncü aşaması olarak ifade edilen doğum sonrası erken dönem de bağlanma ilişkisi açısından oldukça önemli bir dönemdir. Hemen doğum sonrası başlayan bu dönem anne ve bebek için müthiş bir alışma, uyumlanma sürecidir. Zamana ihtiyaç vardır ve hiç bir şey için acele edilmemelidir. Doğum alanı sakin, sıcak ve minimum müdahale edilir olmalıdır.

Unicef’in (2012) aktardığı şekilde ten tene temas hem bebek hem de anne için doğum sonrası bakımda tespit edilmiş en iyi uygulamadır. Bystrova ve arkadaşlarının (2009) araştırmasında doğumdan sonra 25-120 dakika süren ten tene temas,  doğumdan sonra ayrılan anne-bebeklerle karşılaştırıldığında, daha sonraki pozitif anne-yeni doğan etkileşimi ile ilişkili bulunmuştur. 

Yeni doğan çocuk yaşamın bu ilk dakikaları ve saatlerinde oldukça uyanık haldedir ve kişilerarası etkileşimde oldukça aktif oldukları söylenebilir. Buna göre;

  • Annelerinin yüzü ve sesini tercih ettiklerini gösterirler,
  • Kendini regüle etme davranışları gösterme (beslenme amaçlı olmayan emme gibi)
  • Sürekli bakışı tercih etme
  • Tepkisiz ve mimik kullanan yüze farklı reaksiyon verme
  • Göz, yüz ve ağız hareketlerini ve el, parmak hareketlerini taklit etme

(akt. Ross-Davie et. al., 2014)

Annenin kullandığı ilaçlar yeni doğanın uyanıklığını ve doğumdan sonra aktif şekilde angaje olmasını etkileyebilir. Bu durum zor doğum olduğunda da oluşabilir. Ayres ve arkadaşlarına göre (2006) travmatik doğum deneyimi olanlar bağ kurma problemleri deneyimleyebilirler. Bu tür durumları erken fark etmek ve anne-bebek ilişkisini kolaylaştıracak uygun danışmanlık desteği oldukça önemlidir.

Bu noktada bağlanma sürecinde partnerlerin/eşlerin etkilerine de değinmek gerekmektedir. Pek çok kadın için partnerleri duygusal desteğin temel kaynağıdır. Hamilelik süresince bebeğe yönelik pozitif annelik duygularının gelişiminin kolaylaştırılması ya da baskılanması, kadının partneri tarafından ne kadar desteklendiğini hissetmesini içermektedir.

Babalar çocuk gelişimi açısından daha farklı ancak eşit düzeyde önemli bir role sahiptirler. Partnerler ayrıca kadının hem hamilelik hem de doğum sonrası sağlık davranışları ve seçimlerini etkileme ve desteklemek konusunda da etki sahibidir.

Babaların pozitif katılımı ile ilişkili araştırmalara göre:

  • Doğum sırasında daha az acı ve duygusal travma deneyimlendiği,
  • Daha başarılı ve uzun süren emzirmenin gerçekleştiği,
  • Daha düşük düzeyde ebeveyn stresi hissedildiği,
  • Hamilelikte sigara ve alkol kullanımının bırakıldığı,
  • Doğum sonrası depresyonun daha erken farkedildiği ve bebeğin etkilerinden korunduğu görülmektedir.

(akt. Ross-Davie et. al., 2014)

Günümüzde babaların kendi babalarından daha farklı babalar olmayı istemeleri, çocuk bakımına daha çok katılmalarını ve çocuklarının duygusal ihtiyaçlarına daha hassas olmalarını getirmiştir. Babaların pozitif katılımı ve babalığa iyi hazırlanmış olmaları pratik ve duygusal destek etkisiyle, anne adayına hem hamilelik hem de doğum ve sonrasında çok yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte unutulmaması gereken babaların da desteğe ihtiyacı olduğudur. White’a göre (2007) zaman zaman babalar eşlerinin doğum yapmasını izleme deneyimlerini takiben psikolojik travma yaşayabilmektedir. Eğer babalar bu noktada desteklenmezse bu zayıf aile ilişkilerine yol açabilir ve tüm aile üyeleri bu durumdan etkilenebilir.

Aynı şekilde eşler arasındaki ilişki çocuklar üzerinde anlamlı düzeyde etkilidir. Pratikte çocuğun iyilik hali ve gelişimi üzerinde etkili olan her ebeveyn de kendi geniş ailesinin etkisi altındadır denilebilir.

Hamilelik, Doğum ve Doğum Sonrasına Yönelik Çalışanların Desteği

Hamilelik döneminden başlayarak anne ve baba adayına ve ihtiyaç duyulduğunda diğer aile üyelerine verilecek destek önleyici ve koruyucu özellik taşıması nedeniyle oldukça önemlidir. Doğum servislerinde çalışanlar anne-fetüs, anne-yeni doğan ve ebeveyn-yeni doğan ilişkisinin pozitif yönde gelişimini sağlamak için aşağıdaki bilgilerden faydalanabilirler:

  • Ebeveynlerin hayatında onlar için stres yaratabilecek çevresel, sosyal ve finansal faktörleri fark etmek ve ilgili kurumlara yönlendirme sağlamak,
  • Sıkıntı ve anksiyeteyi fark eden ve yardım eden bir bakım sağlamak ve kadınları fiziksel, duygusal ve pratik destek ağı açısından ve dayanıklılık geliştirmek için desteklemek,
  • Gelişen bebeğin bireyselliği ve ihtiyaçları konusunda ebeveynlerin farkındalığını arttırmak,
  • Ebeveynleri hem zihinsel hem de fiziksel olarak bebeğin gelişine hazırlanmak konusunda yüreklendirmek (bu bebek arabası, sling gibi ebeveyn-çocuk etkileşimini arttıracak ekipmanlar konusunda rehberlik etmeyi de içerir).
  • Ebeveynleri doğmamış bebeklerini hayallerinde canlandırmak ve ultrason taramaları, fetal oskültasyon (steteskop ile dinleme) ve karına elle dokunma sırasında bebekleri ile iletişim kurma ve onun hareketlerinin kendine özgü örüntüsünü fark etme konusunda yüreklendirmek,
  • Ebeveynleri gelişen bebeklerinin hem doğum öncesi hem de doğumdan itibaren iletişim kurabilen ve ilişki geliştirebilen bir birey olduğunu anlamak, bebekleri ile konuşmak ve şarkı söylemek konusunda yüreklendirmek, eğer gerekirse doğumdan sonra onlara yeni doğanın nasıl tepkiler verdiğini göstermek,
  • Kadına bu süreçte destek olmak ve güvenli ebeveyn-yeni doğan bağı geliştirmek için eşlerin/partnerlerin ve aile üyelerinin rolünün önemini vurgulamak,
  • Ulaşılabilir zamanlarda her iki ebeveynin de katılabileceği doğum öncesi eğitimler sağlamak,
  • Bütün aile için bütünsel bir bakım sağlamak,
  • Partnerlerin/babaların ihtiyaçlarına bireysel olarak hitap etmek, onlarla bebekleri ile yapmaktan hoşlanabilecekleri ve endişe duyabilecekleri neler olabileceği ile ilgili konuşmaya zaman ayırmak,
  • Hemen doğum sonrası annenin ten tene temasını desteklemek,
  • Eğer anne uygun değilse baba/partnerin hemen doğum sonrası ten tene temasını desteklemek (bu babaların kendilerine güvenmesini sağlar ve ebeveyn-yeni doğan bağını başlatır),
  • Doğum aşamaları ve doğum anında birebir şefkatli, sıcak bir bakım sağlamak (çünkü doğumun aşamaları ve doğum sırasında pozitif, destekleyici bakımın sağlanmış olması gereksiz medikal müdahaleleri azaltır, kadınların kontrol sahibi olduğunu hissetmesine imkân tanır ve bir birey olarak önem verildiğini hissetmesini garantiler ve oksitosin üretimini pozitif yönde etkiler),
  • Ebeveynler ve yeni doğan arasında sakin ve huzurlu bir etkileşimi destekleyecek bir çevre sağlamak,
  • Erken dönem ebeveynsel bağ kurma davranışlarına (örneğin ten tene temas, dokunma, konuşma, şarkı söyleme gibi) olanak sağlamak,
  • Ebeveynleri bebeklerini kucakta taşıma, tutma, okşama konusunda yüreklendirmek ve onlara çok fazla kucakta tutarak şımartmayacaklarını anlatmak,
  • Zor bir doğumu takiben eğer gerekirse anne-bebek ilişkisini kolaylaştırmak için erken tanı ve uygun danışmanlık sağlamak,
  • Doğum sonrası depresyonu olan ya da olmayan annelerin kaliteli, pozitif ebeveyn-yeni doğan etkileşimi geliştirmelerini desteklemek için ihtiyaçlarını karşılayan hizmetler oluşturmak,
  • Doğum sonrası depresyonu erken fark etmek ve hem kadına hem de aileye uygun ve zamanında destek koşullarını sağlamak,
  • Verilen hizmetleri, annenin doğum sonrası depresyonun etkilerinden korunmasında ve yeni doğana stabil ve güvenli koşulların sağlanmasına çok önemli rolü olan eşlerin/partnerlere uygun şekilde düzenlemek olarak sıralanabilir.

 

Sonuç

Hamilelik ve doğum yeni bir aşkın zamanıdır; ebeveynlerin gelen bebeklerine ve yeni doğanın ebeveynlerinin nazik dokunuş ve kapsayıcılığına, tanıdık sesine, sevgi dolu gözlerine aşkı. Bu zamanlar annenin kendine saygısını destekler, eşi ve tüm ailesiyle olan ilişkisini güçlendirir. Adına ister bağlanma, ister bağ kurma diyelim ailede neşe ve umut duygularını arttırmada ve çocuğun gelişimini güçlendirmekte oldukça önemlidir. Bu pozitif duygular aynı zamanda anne ve babayı anksiyete, öfke ve depresyon duygularından korumaktadır.

Anne-bebek ilişkisi kadın hamile olduğunu anladığı andan itibaren başlamaktadır. Bebeğe yönelik koruyucu davranışlar ve aileyi, evi bebeğin gelişine hazırlamak annelik duygularının gelişimi açısından oldukça önemlidir. Bu gelişen ilişki hamilelik sürecinde ultrason taraması, kalp atışlarının dinlenmesi, bebeğin gelişiminin ve bebeğin rahimdeki kendine özgü hareketlerinin konuşulması gibi bazı gebelik uygulamaları ile güçlendirilebilir. Çünkü gebelik ve doğum sürecindeki pozitif anne- bebek ilişkisi daha düşük doğum sonrası depresyon, daha yetkin ebeveynlik becerileri ve çocuğun daha sağlıklı gelişimi için oldukça önemlidir. Tersine, gebelikte görülen depresyon ve anksiyete ise optimal anne-bebek bağlanması ve yeni doğanın gelişimini engellemektedir.

Babaların hem çocuk gelişimi hem de anne-bebek ilişkisinin gelişimi üzerinde oldukça büyük etkisi vardır. Dolayısıyla babaların da gebelik döneminde pozitif katılım için desteklenmesi önem taşımaktadır.

Doğum deneyiminin nasıl algılandığı üzerinde doğum sırasında kadının kendisine sunulan desteği nasıl algıladığı oldukça büyük öneme sahiptir. Kadının kendini kontrol sahibi, karar süreçlerine katılan bir birey olarak hissetmesi oldukça kritiktir. Aynı şekilde yapılan medikal müdahalelerin türü ve sayısı da kadının tepkilerini etkilemektedir. Doğum anında yaşanan olayların doğum sonrası dönem üzerinde etkili olduğu unutulmamalı ve olumsuz deneyimlere yönelik erken müdahalelere önem verilmelidir.

Tüm bu bilgiler ışığında ebeveyn-bebek arasında hamileliğin başladığı andan itibaren beliren ve hayat boyu süren özel bir ilişkinin varlığından bahsedebiliyoruz. Bu ilişkiyi geliştiren ya da zorlayan faktörleri bilmenin hem anne-babalar hem de bu alanda çalışanlar açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle koruyucu ve önleyici çalışmaların geliştirilmesi açısından bilgi ve yaşantı düzeyinde gebelikten başlayan destekleyici çalışmaların önemi oldukça belirgindir. Bu noktada yapılan çalışmaların arttırılması ve bu çalışmaların etkililiğinin araştırılması bu alandaki bilgi ve deneyimimizi arttırmak konusunda faydalı olabilir.

 

 

 

Kaynaklar

  1. Doan, McK. H. & Zimerman, A. (2008). Prenatal Attachment: A Developmental Model. Int. J. Prenatal and Perinatal Psychology and Medicine. Vol. 20, No. 1/2, pp. 20–28.
  2. Ross-Davie, M., Butcher, G.,Davidson, M.,Allely, C. S., Fargie, J., Puckering, C., & Trevarthen, C.  (2014). Bonding and Attachment in the peri-natal period: Supporting rich and enjoyable relationships for life .

 

 

 

 

 

 

0531 258 5198 (hafta içi 09:00-18:00)

Valikonağı Cad. Hayat Apt. No:149/3 Kat:-2Nişantaşı / İstanbul

İLETİŞİM FORMU

FacebookTwitterInstagram
© 2013-2024 İstanbul Doğum Akademisi Tüm Hakları Saklıdır.
Ceviz Bilişim