DOĞUM TRAVMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER ve DOĞUMA HAZIRLIK EĞİTİMİNİN FAYDALARI

 

Doğum Travmasını Etkileyen Faktörler ve Doğuma Hazırlık Eğitiminin Faydaları

Uzm. Psk. Gökçen Duymaz Sidal

Doğum ve bağlanma

Doğum, annenin bebeği ile ik kez fiziksel olarak temas etmesi ve tanışması anlamına gelmektedir. Annenin bebeği ile bağ kurması kimisi için gebelik süresince, kimisi için ise doğumla birlikte başlamaktadır. Doğum ile birlikte ilk karşılaşmanın nasıl gerçekleştiği, anne ile bebek arasındaki bağlanmayı ve bebeğin fiziksel ve duygusal en kritik gelişim aşaması olan ilk ayları etkilemektedir.

Anne ile bebek arasındaki bağlanmanın rengini ve kalitesini etkileyen pek çok faktörden söz etmek mümkündür. Öncelikle annenin kendi ebeveynleri ile kurduğu ilişki, kendi annelik rolü için en büyük alt yapıyı oluşturmaktadır. Çünkü pek çok farklı kişilik kuramında ele alındığı gibi, ebeveyn ile kurulan ilişkiler, bireylerin hem kendi kişiliklerini hem de yakın ötekiler ile kurulan ilişkilerini oldukça etkilemektedir. Bununla birlikte, özellikle bakım verenin (çoğunlukla anne), özellikle yaşamın ilk dönemlerinde bebeği ile kurduğu yakınlık ve onun ihtiyaçlarını karşılayabilme kapasitesi, bebeğin nörolojik gelişiminde de direkt bir etkiye sahiptir (Schore, 1994). Bu bağlamda bakıldığında, annenin ruh sağlığının, nesiller üzerindeki etkisini vurgulamak doğru olacaktır.

Bebeği ile ilk karşılaşmasında farklı sebepler ile olumsuz duygular hisseden anne, bebeği bağlanmakta sıkıntılar yaşayabilmektedir. Bebeğin gelişiminde ilk sırada gelen fiziksel ihtiyaçlarının yanında, daha ilk aylarda başlayan duygu düzenleme becerilerini kazanma süreçleri öne çıkmaktadır. Nörobilim alanında yapılan çalışmalar, hayatın henüz dil gelişiminin tamamlanmadığı ilk 2-3 yılında beynin sağ lobunun daha baskın olduğunu ve sağ lobun gelişiminin erken dönem sosyal deneyimler ile gerçekleştiğini ortaya koymuştur (Schore, 1994). Bununla birlikte sağ lobun “geçmişin serebral deneyimleri” içerdiği ve daha sonra edinilen autobiyografik hafızayı da tamamen etkilediği düşünülmektedir (Fink et al., 1996). Başka bir ifade ile, bebeğin yaşamının ilk dönemlerinde bebeğin insan yüz ifadelerine karşı oldukça hassas ve ilgili olduğu ve bunun sebebinin kendi duygularını anlama ve anlamlandırma becerilerini kazanma sürecinde olduğu söylenebilir. Annenin bebel ile rezonans halinde olması beklenen ilk aylarda, bebeğin de ilk öğrendiği şeyler annenin kokusu, sesi ve yüzüdür. Farklı sebepler ile annenin bebeğin duyduğu fiziksel yakınlığı gösteremediği ve bebeğin ihtiyaçlarını anlamasını sağlayan uyumu yakalayamadığı zamanlarda anne-bebek ilişkisi sekteye uğramaktadır.

Annenin özellikle duygu durumunu olumsuz yönde etkileyen olaylar, ölüm, kayıp, yas gibi hayat olayları olabileceği gibi, kendi ailesinden ve dolayısıyla kişiliğinden doğan sebepler ve gebelik süreci ve son olarak da bebeği ile ilk başlangıcın yapıldığı doğum süreci olabilir. Bu kadar farklı değişkenin olduğu bir durumda, annenin, anneliğe hem fiziksel hem de duygusal olarak hazırlanması daha da büyük bir önem arz etmektedir. Kendi geçmiş deneyimlerinden getirdiği olumsuz duyguların temizlenmesi, kendi arzu ettiği anneliğe yakınlaşabilmesi ve bebeğine sağlıkla ve sevgiyle kavuşabilmesi için gerekli şartları sağlamak öncelikle gebenin, onun akabininde de kendisine yardımcı olacak doktor, ebe, psikolog, eğitmen gibi sağlık çalışanlarının sorumluluğundadır.

 

Doğum travmasını etkileyen faktörler

Doğum travması, doğum esnasında anne ya da bebeğin fiziksel bütünlüğünü tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması veya anne tarafından bu şekilde algılanması olarak açıklanabilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan anne büyük bir korku, çaresizlik ve kontrolü kaybetme hissi gibi duygular yaşar (Beck, 2004). Çoğu zaman ise, gebenin yaşadığı bu durum için herhangi bir müdahale yapılmaz, hatta farkına dahi varılmaz.

Hamilelik ve doğum, oldukça güçlü deneyimlerdir. Pozitif bir doğum ile anneliğe iyi bir başlangıç yapmak her anne için önemlidir. Travmatik bir doğum deneyimi, anne için başa çıkılması ve unutulması zor bir deneyim olarak, aile içi ve sosyal ilişkileri olumsuz yönde etkilerken, psikolojik sıkıntılara bile yol açabilir (Gardner, 2003).

Doğum travması değerlendirilmesinde esas olan annenin doğumunu algılayış biçimidir. Doğum ekibi için oldukça rutin olarak görülen bir doğum, anne tarafından travmatik olarak algılanabilir. Doğumun, anneler tarafından bu şekilde algılanmasının ötesinde, anneler travma sonrası stres bozukluğu tanısına alabilecek düzeylerde sıkıntı yaşayabilmektedir. Travma sonrası stres bozukluğunda görülen belirtiler ise şöyle özetlenebilir:

Travmatik olayı zihninde tekrar tekrar yaşantılama,

Travmayı çağrıştıran ve hatırlatan olay, yer ve etkinliklerden uzak durma,

 Duygusal tepkilerin kısıtlanması,

Aşırı uyarılma belirtileri  (sürekli tetikte olma,  ani irkilme) (DSM

Farklı ülkelerde yapılan araştırmalar, doğum travması görülme sıklığının %33-45 oranlarında olduğunu göstermektedir (Creedy, Shochet & Horsfall, 2000; Soet, Brack & Dilorio, 2003; Sawyers & Ayers, 2009; Alcorn, O’Donovan, Patrick, Creedy & Devilly, 2010; Sawyers, Ayers, Young, Bradley & Smith, 2012). Bununla birlikte doğum sonrasında travma sonrası stres bozukluğu tanısı alan annelerin oranı ise %6,9’a kadar çıkabilmektedir (Ayers, Joseph, McKenzieMcHarg, Slade, & Wijma, 2008). Doğum travma görülme oranları bu kadar yüksek seyirlerde iken, alanda çalışan doktor, ebe ya da psikologların bu konuda önlem almaları gerekliliği kesinlikle ortaya çıkmaktadır.

Peki doğumun anneler tarafından travmatik olarak algılanmasının sebepleri nelerdir? 2004 yılında Beck’in yapmış olduğu kalitatif çalışmada, anneler doğum hikayelerini anlatmışlar ve neler hissettiklerini paylaşmışlardır. Bu çalışmada annelerin yaptığı açıklamalar dikkat çekicidir. Birçok anne, doğum masasında adeta tecavüze uğramış gibi hissettiklerini ve kimsenin yardım etmediğini paylaşmıştır. Doğum anını anlatan başka bir anne ise duygularını şöyle aktarmıştır:

“Yatakta yatan bir et parçasıymışım gibi hissettim. Aynada kendime bakamıyordum. Gözlerimin içine bakamıyordum. Sanki ruhumun bir parçası ölmüştü.”

Beck’in bu araştırmasındaki doğum hikâyelerinde genel olarak dört tema çıkmıştır.

Birincisi, önemsenmek: Çok şey mi istiyorum?

Kadınlar, doğum sırasında önemsenmediklerini, yalnız ve terk edilmiş hissettiklerini söylemiştir. Doğum ekibini ise genellikle empati kuramayan ve “ukala” veya “mekanik” olarak tanımlamıştır.

“Bebeğin kalp atışlarını duymak için, beni sürekli farklı pozisyonlar almamı sağladılar. Bu sırada içeriye iznim olmadan 20 öğrenci giriyordu. Benim tek duyduğum 7,5 santim açıklığım olduğuydu. Bir yandan da, dizlerimin ve ellerimin üzerindeyken, önlüğümü aşağı çekiştirerek kendimi kapamaya çalışıyordum ve o anda hemşire elimi alıp çekiyordu. Tecavüze uğramış gibi hissettim, onurum elimden alınmıştı” (Beck, 2004, p.32).

İkincisi, iletişim kurmak: Neden görmezden geldiler?

Kadınlar, doğum sırasında kendilerini görünmez hissettiklerini, doğum ekibinin kendi arasında konuşurken, gebe adeta orada değilmiş gibi davrandıklarını paylaşmışlardır.

“Bebeği vakumla çıkarmak için tam 1 saat uğraştıktan sonra, kadın doğumcum, yanındakilere sezaryen için geç kaldıklarını ve bu kanlar içindeki bebeği bir şekilde çıkarmak zorunda olduklarını söyledi. Bebek sıkışmıştı ve doktorlar ben orada yokmuşum gibi davrandılar. Başka bir doktor “Bebeği kaybedebiliriz” diyordu. Hastane ekibi, benim önümde bebeğimin ölme ihtimalinden konuşuyorlardı… Ben yokmuşum gibi…” (Beck, 2004, p.32-33).

Üçüncüsü: Güvenle bakım sağlamak…

Birçok kadın ekibine güvendiğini ve bu güveninin boşa çıktığını, doğum sırasında hem kendi hem bebeklerinin güvenliğinden emin olamadıklarını paylaşmışlardır.

“Doğum ekibinin, bir şeyler ters giderse, doğru olan şeyi bildiğine ve yapacağına güveniyordum. Bu bir hataydı. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı! Şu anda yaşadığım travma belirtilerinin, doğumda hissettiğim güçsüzlük ve kontrolsüzlük duyguları yüzünden olduğunu düşünüyorum.” (Beck, 2004, p.33).

Dördüncüsü ise: Sonuç, süreci unutturur mu? Sonucun bedeli nedir?

Kadınlar, travmatik bir doğum sonrasında karışık duygular içerisindeyken ve bir şekilde durum ile başa çıkmaya çalışırken, doktorlar, aileler ve arkadaşlar tarafından bebeğin gelişini kutlamak üzere zorlandıklarını söylemişlerdir. Birçok kişi için “başarılı” bir doğum, bebeğin gelmesi demekti. Hâlbuki bu araştırmada, bazı anneler doğumu cephanesiz gittikleri bir savaş meydanına bile benzetmişlerdir.

“Herkes bebeğin ne kadar kolay ve hızlı geldiğini, tamamen sağlıklı olduğunu söylüyor, beni tebrik ediyordu. Ama kimse doğumun benim için ne kadar kötü geçtiğinden bahsetmiyordu. Herkes çok iyi geçtiği için çok memnundu. Bense tecavüze uğramış gibi hissediyordum.” (Beck, 2004, p.34).

Beck’in bu çalışmasının yanı sıra, annelerin doğum algısı üzerine yapılan çalışmalar, kadınların doğum sırasında görünmez, güçsüz ve kırılgan hissettiklerini destekler niteliktedir. Genellikle doğum ekibinin yaklaşım ve tutumlarını ise insancıl olmaktan uzak ve aşağılayıcı olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte, travmatik doğumların, doğumdan sonra da annenin duygusal dünyasını, bebeği ile kurduğu ilişkiyi etkilediği görülmüştür. Bu anneler, doğumdan sonra da doğum anları ile ilgili kâbuslar görmektedir. Panik, depresyon, öfke ve hatta intihar düşünceleri gibi olumsuz durumlar ile başa çıkmaya çalışmaktadırlar. Genellikle bebekleri ile daha “kopuk” hissetmektedirler. Bebek ile sağlıklı bir bağlanmanın gerçekleşmesi zaman alabilir (Teijlingen, Chi Ying Yip & Bhattacharya, 2007). Anne rolünde ise yaşadığı kaygılar sebebi ile aşırı koruyurucu ya da hissizleşme sebebiyle reddedici roller alınabilmektedir (Ayers, 2007).  Bunun yanında, yaşadıkları travmatik deneyimi anlamadıkları için eşleri ile de ilişkilerinin olumsuz etkilendiğini dile getirmişlerdir. Cinselliğin doğum anılarını hatırlattığını söyleyen anneler, eşlerinden cinsel olarak da uzak durma eğilimindedirler. Bu annelerin bir kısmı ise kendilerini “başarılı” bir anne hissetmek ve travma ile başa çıkmak için emzirdiklerini belirtmişlerdir (Elmir, Schmied, Wilkes, & Jackson, 2010).

Doğum sonrasında, travmayı tekrar tekrar yaşantılaması, kabuslar, annelerin duygu durumunu ve dolayısıyla emzirme döneminde sütünü etkilemektedir. Sütünün yetersiz olduğunu düşünen anneler için ise algılanan travma daha da artmaktadır. Bunun aksine, bebeğini emzirebilen ve ilişki kurabilen annelerde ise, kıyasla bir iyileşme gözlenmektedir (Beck, 2011). Annelerin bu dönemde desteklenmesi ve travma kayıtlarının çalışılması, hem bebeği ile daha sağlıklı bir ilişki kurması ve bebeğine iyi bir bakım verebilmesi açısından büyük önem taşır.

Travmatik bir doğum geçmişi olan annelerin bir kısmı, ikinci doğumlarını ise iyileştirici olarak algılayabilirler. İstedikleri gibi ikinci bir doğum yaşayan anneler, bir şekilde birinci doğumun yaralarını sararak yaşadıkları olumsuz duyguların üstesinden gelebilirler (Beck, 2011). Bu noktada, kadınların istedikleri gibi bir doğum yaşamak için sorumluluk alma gereklilikleri ortaya çıkmaktadır. Ancak travmatik doğumun bir sonucu olarak, kendilerini yetersiz gören anneler genellikle ya tekrar bebek sahibi olmayı düşünmemekte, ya da uzun bir zaman aralığından sonra bebek sahibi olmaktadırlar (Gottvall & Waldenström, 2002).

Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda çıkan benzer sonuçlar, bize doğum travmasının uluslar arası bir olgu olduğunu göstermektedir. Ancak hem diğer ülkelerde, hem de bizim ülkemizde uzmanlar tarafından gözden kaçırılabilecek bir durum olması çarpıcıdır. Bunun en büyük sebebi, yeni annenin yaşadığı duygusal sıkıntıların, “lohusalık” veya doğum sonrası depresyonu gibi durumlar ile kolayca açıklanabilmesidir. Travmatik bir doğum yaşayan anneler, diğer anneler ile birlikte iken bile kendilerini “anlaşılmamış” hissedebilirler. Hatta yıllar sonra, çocuklarının doğum günlerinde doğum anıları ile olumsuz duygular yaşayabilirler (Beck, 2006). Doğum sonrasında anneye destek veren bütün sağlık çalışanlarının, anneyi dinlemesi, anlamaya çalışması ve yardımcı olması hem anne, hem bebek için uzun yıllar fayda getirecektir.

Doğuma hazırlık eğitiminin faydaları

Günümüzde doğuma dair olumsuz hikayeler ile anneliğe hazırlanılan bir dönemde, bazı kadınlarda doğum korkusu kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğum korkusu ise, doğumun travmatik algılanmasına sebep olabilmektedir. Dolayısıyla, anneliğe adım attığımız hamilelik döneminde, doğuma doğru bir şekilde hazırlanmak oldukça önemli bir yer tutmaktadır.

Bu önemin farkındalığı ile, bir çok farklı doğuma hazırlık eğitimi verilmektedir. Türkiye’de hastanelerde, belediyelerde ve bazı özel sağlık kuruluşlarında bu eğitimlere rastlamak mümkündür. Bu eğitimleri seçerken, öncelikle ihtiyaçlarınıza, eğitimlerin içeriğine ve eğitimcilerin yeterliliklerine dikkat etmek, kendi doğumumuz için alacağımız sorumluluğun başında gelmektedir.

Farklı ülkelerde verilen, doğum eğitimlerinin etkililiğine bakacak olursak, doğuma hazırlık eğitimleri:

Doğumun başladığını anlamaya,

Ağrı kesici ve epidural kullanımının azalmasına,

Doğumda yapılan tıbbi müdahalelerin azalmasına,

Suni sancı kullanımının azalmasına,

Eşlerin doğuma katılım oranının artmasına,

Gebelerin kaygı seviyelerinin azalmasına,

Erken doğum riskinin azalmasına (Fergusona, Davisa, & Brownea, 2013)

Doğum sırasında ağrı ile başa çıkma becerilerinin kullanılmasına ve kontrol duygusunun artmasına (Miquelutti ve ark, 2013),

Doğumdan memnuniyetin artmasına ve sezaryen oranının düşmesine (Spinelli ve ark., 2003)

Emzirme başarısının artmasına (Ickovics et al., 2007)

Doğum sonrası depresyon riskini azalmasına (Ngaia, Chanb & Ipc, 2009) yardımcı olmaktadır.

Her yolculuğa çıkarken, öncesinde hazırlık yaparız. Hamilelik ile birlikte başlayan annelik yolculuğu, çıkacağımız yolculukların en önemlilerinden biridir. Bebeği ile iyi ve mutlu bir başlangıç yapmak ise her annenin hakkıdır. Hakkı olmasının ötesinde, daha mutlu bir neslin teminatlarından biridir.

 

 

Kaynakça

Schore, A. N. (1994). Affect regulation and the origin of the self: The neurobiology of emotional development. Mahweh, NJ: Erlbaum.

American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and  statistical manual of mental disorders (5th ed.). Washington, DC: Author.

 

Fergusona, S., Davisa, D., Brownea, J. (2013). Does antenatal education affect labour and birth? A structured review of the literature. Women and Birth, 26, 1, Pages e5–e8.

 

Maria Amelia Miquelutti, José Guilherme Cecatti and Maria Yolanda Makuch  (2013). Antenatal education and the birthing experience of Brazilian women: a qualitative study, BMC Pregnancy and Childbirth 2013, 13:171.

 

Fei-Wan Ngaia, Sally Wai-Chi Chanb, Wan-Yim Ipc (2009).The effects of a childbirth psychoeducation program on learned resourcefulness, maternal role competence and perinatal depression: A quasi-experiment. International Journal of Nursing Studies, Volume 46, Issue 10, 1298–1306.

 

Cheryl Tatano Beck, Jeanne Watson Driscoll and Sue Watson. (2013). Traumatic childbirth. Routledge, NY.

 

Spinelli, A., Baglio, G., Donati, S., Grandolfo, M.E., Osborn, J. (2003). Do antenatal classed benefit mother and her baby? Journal of Maternal-Fetal and Neonatal Medicine, 13, pp. 94–101.

 

Ayers, S., Joseph, S., McKenzie-McHarg, K., Slade, P., & Wijma, K. (2008). Post-traumatic stress disorder following childbirth: Current issues and recommendations for future research. Journal of Psychosomatic Obstetrics and Gynaecology, 29, 240–250.

 

Beck, C.T. (2004). Birth trauma: In the eye of the beholder. Nursing Research, 53, 28–35.

 

Beck, T.C. (2006). The anniversary of birth trauma: Failure to rescue. Nursing Research, 55, 381–390.

 

 Gardner PS. Previous traumatic birth: An impetus for requested cesarean birth. J Perinat Educ. 2003;12(1):1.

 

Gottvall K, Waldenström U. Does a traumatic birth experience have an impact on future reproduction? BJOG: Int Obstet Gynaecol. 2002;109(3):254-60.

 

Nicholls K, Ayers S. Childbirth‐related post‐traumatic stress disorder in couples: A qualitative study. Brit J health Psychol. 2007;12(4):491-509.

 

Porter M, Van Teijlingen E, Chi Ying Yip L, Bhattacharya S. Satisfaction with Cesarean Section: Qualitative Analysis of Open‐Ended Questions in a Large Postal Survey. Birth. 2007;34(2):148-54.

 

J.R. Ickovics, T.S. Kershaw, C. Westdahl, et al. Group prenatal care and perinatal outcomes: a randomized controlled sample Obstetrics and Gynecology, 110 (2) (2007), pp. 330–339.

0531 258 5198 (hafta içi 09:00-18:00)

Valikonağı Cad. Hayat Apt. No:149/3 Kat:-2Nişantaşı / İstanbul

İLETİŞİM FORMU

FacebookTwitterInstagram
© 2013-2024 İstanbul Doğum Akademisi Tüm Hakları Saklıdır.
Ceviz Bilişim