YAVRUMUZ DOĞDU

 

                  Benim ilk oğlum 5 yıl önce, doktor kontrolüne gittiğimiz gün 40+1'de miad aşımı nedeniyle, genel anestezi yapılarak sezaryen ile dünyaya geldi. Doğumdan çıktığımızda ikimiz de fiziksel olarak çok sağlıklıydık. Fakat bende bir isyan hali vardı. Kabullenemiyordum. Ruhen daralıyordum. Kafamda bir sürü soru işareti...

                  Bedenime yapılan bu müdahale sağlıklı anne sağlıklı bebek adına yapılmıştı. Acaba ben bu yaşadıklarımla sağlıklı bir anne miydim?

                  Keşke dedim doktorla sebepleri daha iyi konuşsaydım, keşke doğum ortamım kalabalık olmasaydı, keşke eşim daha uzun süre yanımda olsaydı...Keşke keşke keşke.....

                  Acaba dedim normal doğum mu (o zaman öyle biliyordum) yapsaydım? Ama onu da neden annem çok korkunç anlatmıştı?  Doğum deyince neden kayınvalidemin yüzü buruşuyordu?  "Makata kadar kesilmek" miydi istediğim? Doğum masası denen şey neydi ki "masada kalmak" denen bir tabir vardı?????????

                  4 yıl sonra tekrar hamile olduğumda Fransa'da yaşıyorduk. Fransa'da SSVD'nin yaygın olduğunu öğrendim. Bu sefer SSVD denemek istiyordum. Fakat doğuma kadar biz Türkiye'ye dönmüş olacaktık. Türkiye'deki  SSVD  imkanlarını araştırırken Hakan Çoker ve Neşe Karabekir çıktı karşıma. Keşkesiz doğum kursu varmış onu öğrendim ve tam da kelimeyi bulmuştum. Evet doğum şekli, nasıl ilerlediği hiç önemli değildi. Önemli olan keşkesiz olmasıydı. Eşime kesinlikle bu kursa katılmalıyız dedim ve sağolsun o da kabul etti.

                  Biz bütün tatil, taşınma planlarımızı bu kursa göre yaptık. İstanbul'a döndüğümüzde İDA'da Sevgili Sibel ve Begüm'le  tanıştık. Eğitimlerimizi aldık. Eğitim bittiğinde çok rahatlamıştık.

                  Doğum yavaş ilerleyen bir süreçti. Doğum zamanını kimse bilemezdi. Tehlike olursa zaten müdahale edilirdi.  Bedenim bunu gerçekleştirecekti. İnanıyordum. Kaygılarım gitmişti.

                  Bir de benim doğumdan sonra uzun bir süre mahremiyetin korunması gibi bir tercihim vardı. Açıkçası  ben doğumdan sonra, ailecek yaşayacağımız  dakikaların büyüsünü  bozabilecek, odamızı piknik yerine çevirecek; hastaneye ziyaretçi akını, fotoğraf çekimi, oda süslemesi, takı merasimi, şeker şerbet ikramı gibi etkinlikleri istemiyordum.

                  Ben Türkiye'de SSVD doktoru vs. araştırırken tekrar Fransa'ya dönmemiz gerekti.  İyi de olmuştu. Doğumdan sonra hastane odasındaki ikramlıkları düşünen aile büyüklerini, doğumdan sonra hemen hastane odasına koşup  "Sütün var mı?" diye soracak olan meraklı akrabaları geride bırakarak ben usul usul Fransa'ya uçtum. Bu da mahremiyet konusunda işimizi kolaylaştırdı. SSVD doktoru da araştırmama gerek yoktu. Zaten devlet hastanelerinde standart prosedür buydu.

                  Fransa'ya geldiğimde artık 35. haftadaydım. Bebeğimizi huzurla bekliyorduk. Ormanlarda daha çok vakit geçiriyordum. Tabiatı dinliyordum...

                  37. haftada da hastaneye tercihlerimizi konuşmak için gitmiştik. Tercihlerimizde eş desteği, hareket özgürlüğü, aktif doğum pozisyonları, mahremiyet ve ten tene temas vardı. Bu tercihlerimizi tuhaf karşıladılar. Çünkü bunlar burada standart, sıradan uygulamalarmış. Hastane de rutin hiçbir uygulama yokmuş. Yapılacak her müdahaleyi sizinle konuşuruz, gereksiz müdahale etmeyiz merak etmeyin dediler. Doğum ortamlarını da gezdim. Doğum odaları tek kişilik. İçinde büyük bir küvet, asılacak uzunca bir bez ve pilates topu mevcut. Hatta isterseniz müzik, yağ vs. getirebiliyorsunuz.... Daha da rahatlamıştım. Korunaklı bir ortam. İçinde ip, top, su da var :). Başka ne isteyebilirdim ki.... Doğumdan önce de bütün prosedürler halledilmişti. Geriye doğuma geldiğimizde sakince odamıza geçmek kalmıştı.

                  Bir de kontrollerde hiç bir şekilde zaman telaffuz etmediler. Her kontrolde ne zaman olur kimse bilemez diyorlardı.

                  Ben yine parklarda, ormanlarda vakit geçiriyordum. Ne zaman isterse o zaman bebeğim  gelecekti. Büyük oğlumuzun isminin anlamı 'KAHRAMAN' dı. Doğacak olan oğlumuzun isminin anlamı  ise 'DOST' tu. Oğlumuz dünyaya bir dost olarak, dostlukla gelecekti. İşaretini  gönderecekti  inanıyordum.

                  40. haftadan sonra bir akşam bebeğimiz hazırlıklara başlamıştı. Düzenli dalgalarım geliyordu. Dalgaları pilates topunun yardımıyla, eşimin desteğiyle kolayca karşıladım. Bir ara küveti doldurup içine girdim. Beni rahatlatan hareketleri evde keşfetmiştim. Sabah da hastaneye gitme vakti gelmişti. Büyük oğlumu kaldırdık. Hadi oğlum sen arkadaşına, biz de hastaneye dedik. Belki bugün kardeşin doğar... O da evde bizden duymuş olacak ki anne GALGALARIN geldi mi diye sorarak çok sevindi. Arabadaki dalgaları da arkada pilates topundan destek alarak geçirdim.

                  Hastaneye  gittiğimizde ufak bir kontrol yapıldı. Doğum başlamıştı . Ne zaman olur bilemeyiz dedi ebe. Epidural isteğimizi sordular. İstemiyoruz dedik. Hastane koridorlarında yazan çok da hoşuma giden ''Her çocuk doğduğunda dünya yeniden doğar'' sözünü okuyarak odamıza geçtik. İlk NST takibi de isteğim üzerine pilates topunda  yapıldı. Sonrasında eşimle odamızda yalnızdık. Ben bir topta , bir ipe asılarak, bir yürüyerek, bir eşimden destek alarak  dalgalara nefesle eşlik ediyordum.

                  Bir süre sonra dalga aralıklarını tutmayı vs. bıraktık. İki saat sonra ikinci kontrol yapıldı . Ben hiç  sayılara, dakikaya takılmamaya kararlıydım. Sibel  anlatmıştı çünkü.

                  Dalgalar sıklaşınca küvete girmek istedim. Eşim hadi biraz yemek ye diyordu ama ben istemedim. Suyu doldurup küvetin içine girdim. Cidden rahatlamıştım. Ondan sonra bu dünyada değildim ama neredeydim ben de bilmiyorum. Tamam diyordum tam da Sibel'in anlattığı gibi. Sonra Begüm geldi aklıma. Ses çıkarmadan olmazdı. Ağız gevşek hoooo, huuu gibi sesler çıkarmaya başlamıştım. Arada eşimin kolundan destek alıyordum. Arada da eşimden sırtıma su dökmesini istiyordum.

                  Bir ara "Acaba olmayacak mı?" derken yok yok dedim. Buraya kadar anlattıkları doğruydu. Buradan sonra da doğrudur herhalde dedim içimden. Sibel'in söylediğine göre az kalmıştı. Hissediyordum. Her dalga bir hazırlıktı. Şükrediyordum. Begüm'ün söylediği ıkınma hissi başlamıştı. Suda doğum tercihlerimde yoktu ama nerdeyse o da olacaktı. Kimseyi çağırma ihtiyacı hissetmedik. Sonra ebe geldi. Tekrar epidural isteğimi sordular. Sibel’i tekrar hatırlayarak yok yok dedim.

                  Suyun dışında bir kontrol  ve NST takibi yapmak istediğini söyledi ebe.  Sonra bir iki dalga daha geldi. Dalgaları nasıl kolay karşıladığımı görünce, sizin için kontrolü ve NST takibini suyun içinde yapacağım dedi. Cihazı yanıma getirdiler. Hayatlarında ilk defa suyun içinde cihazı taktılar. Kontrol sonucunda da artık doğuma geçmemiz gerekiyordu. Benim umurumda bile değildi. İnanıyordum. Gelecekti. Az kalmıştı.

                  Doğumunuz suyun içinde olabilirdi fakat ilk doğumunuz  sezaryen olduğu için sizi acil müdahale ekipmanlarının olduğu diğer odaya almamız gerekli dediler. Sorun yoktu. Kabul etmiştim çünkü bu riskleri. Bana sedye getireceklerdi. Gerek yok yürürüm dedim. Diğer odaya geçtik.

                  "Ne istediğinizi çok iyi biliyorsunuz" dedi ebe. "Wooov, süpeeer, impressive" gibi ifadeler kullandılar.

                  Ne kadar geçtiğini hatırlamıyorum, bir süre sonra (saat 18.22) eşimin ve ebelerin desteğiyle  oğlum sakince kucağımdaydı. Kafasını hafifçe kaldırdı bana baktı. Kadife tenine dokundum. Kafasını okşadım. Eşimle inanamıyorduk. Müthiş bir sevgi patlaması yaşadım. Sadece oğlumu değil de bütün insanlığı, bütün canlıları, herkesi, her şeyi sevdim sanki. Evet dünyaya bir dost gelmişti. Dünya bir dostla, dostlukla yeniden doğmuştu. Sesler kulağımda yankılanıyordu. Göbek bağını eşim 3-4 dk sonra kesti... Sınırsız doya doya TTT yaşadık.

                  İlk kontroller acele etmeden, yavaşça yanımızda yapıldı.

                  Ebelere teşekkürlerimi ifade ettim. Bu benim için bir rüyaydı dedim. Onlarda siz ne yapmanız gerektiğini çok iyi biliyordunuz, biz bir şey yapmadık, epiduralsiz nasıl başardınız? dediler. Burada epidural kullanımı %90, epidural almadan yapanlar da yüksek seslerle doğum yapıyor dediler. Memleketimi sordular. Türkiye dedim. Güçlü Türkiye dedi bir ebe.

                  Onların da ellerini kucakladım, böylelikle VDÖS (vajinal doğum öncesi sezaryen) :) hikayem de silindi gitti. Sonra  sevinçle odamıza geçtik.

                  Evet  oğlumuz  normal doğumla, vajinal doğumla, doğal doğumla, yok yok doğal yollarla, yok yok  doğal olarak..... dünyaya geldi diyecektim. Halbuki saçmaydı bu ifadeler... İşte buldum.

                  Sadece YAVRUMUZ  DOĞDU....

                  İDA'ya gelmeseydim ne olurdu diye düşündüm. Sağlık ekibinin hiç bir şekilde doğum  zamanı telaffuz etmemesi; sabırla beklenen muhteşem dakikalar olarak yaşanmazdı, bu tavrı bilgisizlik olarak değerlendirirdik.  Odamızda kimsenin olmaması ve yanımıza sadece iki kere gelmeleri; mahremiyet adına mükemmelken, bu tavrı umursamazlık olarak değerlendirirdik. Ne yapacağımı bilemezdim. Eşimi az çok tanıyorsam benim için 50 kere sağlık ekibini çağırırdı ve hep bir müdahale beklerdik. Her dalgayı bebeğimden gelen bir hazırlık olarak değerlendiremezdim. Akılda yine sancılar, ağrılar vs olurdu. Sonuçta yine keşkeler kalırdı.

                 Aslında olan şey neydi peki? Sayenizde bilgilenmiştik. Bilginin gücüyle güvenmiştik. Sadece saygı görerek hayalim gerçekleşmişti.

                 Zamana saygı, mahremiyete saygı, tercihlere saygı, doğuma saygı, insana saygı....

                  Eşim de aslında sadece doğumda bana destek olmadı. Aynı zamanda doğuma ibretle şahitlik etti.

                  Şimdilerde ise, evimizde lohusalık, emzirme  sorunu vs. yok.  Sanki bana, ruhuma bir yumuşaklık geldi. Evimize, yüzüme bir dinginlik indi. Anneliğimi doya doya yaşıyorum. Sevgiyi, şefkati, merhameti iliklerime kadar hissediyorum.

           Ayrıca Türkiye'den gelen tebrik telefonlarındaki   ''Aaaa normal mi? Sütün geldi mi? Emiyo mu?'' gibi soruları şu anda gülerek karşılıyorum. Elbette ki o bebek doğmuştu. Elbette ki süt de gelmişti. Elbette ki  emmişti de. Keşke dedim onlar da bilgilense.

                  Bazen diyorum ki, İDA'ya gitsem, oradakilere sarılsam, ağlasam, teşekkür etsem....Uzaklardayız. Fakat eşim ve ben şöyle bir karar aldık. Faydamız dokunabilecek insanlara  bildiklerimizi, yaşadıklarımızı anlatarak size ufacık destekler göndereceğiz.

Sevgiler...

Kübra & Resul

Eylül, 2016

 

0531 258 5198 (hafta içi 09:00-18:00)

Valikonağı Cad. Hayat Apt. No:149/3 Kat:-2Nişantaşı / İstanbul

İLETİŞİM FORMU

FacebookTwitterInstagram
© 2013-2024 İstanbul Doğum Akademisi Tüm Hakları Saklıdır.
Ceviz Bilişim